İSTANBUL (AA) -SEGAH TEKİN- 21. yüzyılın başları birçok Latin Amerika ülkesinin bağımsızlıklarının 200. yılı kutlamalarına sahne oldu. Geçtiğimiz haftalarda başlayan gösteri dalgası ve yükselen şiddetle dünyanın gözünün çevrildiği Kolombiya’da[1] yaşanan gelişmelerin de gösterdiği üzere, Latin Amerika’nın yapısal, siyasal, toplumsal ve ekonomik sorunlarının köklerini hem sömürgecilik döneminde hem de bağımsız geçen iki asırda sürmek mümkün. Nitekim Kolombiya’da 28 Nisan’da başlayan ve Devlet Başkanı Ivan Duque ve ekibinin vergi reformu tasarısını protesto eden gösteriler ve düzenlenen genel grev, Latin Amerika’da toplumun çoğunluğu için siyasal katılım kanallarının tarihsel kapalılığının önemli bir göstergesi.
Diğer taraftan Kolombiya’da yaşanan gelişmeleri Şili’deki gösteriler ve anayasa reformu sürecinden ve Brezilya’da sürmekte olan Bolsonaro karşıtı gösteri dalgasından ayrı düşünmek mümkün değil. Protestoları kendi özgün dinamiklerini göz ardı etmeden ortaklıkları çerçevesinde ele aldığımızda 1980’lerde gündeme gelen demokratikleşme, hukuk devletinin işletilmesi ve gelir dağılımı adaleti taleplerinin öncelikler değişse de protesto ve grev dalgaları halinde neredeyse kırk yıldır tüm Latin Amerika’ya yayıldıklarını görebiliriz. Özellikle 21. yüzyılda Latin Amerika geneli ve alt bölgelerde ivme kazanan ülkeler arası diplomatik açılımlar ve bölgesel bütünleşme girişimlerinin yanı sıra gelişen iletişim teknolojileri yalnızca hükümetleri değil, toplumları da birbirine yaklaştırırken sorunların ve taleplerin ortak yönlerini de gözler önüne serdi.
Son yıllarda Latin Amerika ülkelerinde düzenlenen protestolar, bölgede hükümetler ve halk arasındaki derin görüş ayrılıklarını ve çözümsüzlükleri su yüzüne çıkarmaları ve farklı ülkelerde, farklı ideolojik eğilimlere sahip liderlere karşı benzer talepleri ortaya koymaları bakımından ortak özellikler taşıyorlar. Halihazırda gözlerin çevrildiği Kolombiya’da devam etmekte olan protesto gösterilerini, geçtiğimiz yıllarda bölge genelinde görülen benzeri gösteri dalgalarından ayıran en önemli özelliklerse, şiddet olayların yoğunluğu, çok sayıda kişinin katılması ve geniş toplumsal tabana yayılmış olması, taleplerin genel bir reform programı ihtiyacına işaret eden geniş kapsamı, ülkenin yarım yüzyılı aşan acı terör tecrübesi ile uyuşturucu imalatı ve ticaretinden beslenen suç örgütlerinin varlığı nedeniyle devlet otoritesi bağlamında ülkenin içinde bulunduğu kırılganlıktır. Nitekim Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiseri ve Eski Şili Devlet Başkanı Michelle Bachelet de gelişmelere müdahil oldu ve şiddetin durdurulması çağrısı yaptı. Ülkede 28 Nisan’dan bu yana devam eden gösterilerde onlarca kişi hayatını kaybederken, yüzlerce gösterici de göz altına alındı. Sayılar ülkedeki çeşitli kurumlar tarafından maalesef günden güne artarak güncelleniyor. Şiddet kullanılarak bastırılan gösteri sürecindeki müdahalelerde tecavüz ve işkence olaylarının da yaşandığı ülkeden gelen bilgiler arasında yer alıyor. Gösterilerin bir ayı aşkın süredir devam etmesinin ve yükselen şiddetin arka planında Kolombiya’nın iç ve dışişlerinin iç içe geçtiği önemli sorunlar bulunuyor. Bu çerçevede yapılan protesto gösterileri yalnızca vergi reformu tasarısına bir tepki mahiyetinde değil, ülkenin diğer sorunlarını tetikleme potansiyelini de barındırıyor.
- Fikir ayrılıkları hükümet-protestocu ekseninin ötesinde
Kolombiya’da protestoların fitilini ateşleyen vergi reformu tasarısı 2 Mayıs’ta Duque tarafından geri çekildi. Fakat bu durum hükümetin planlarının rafa kalktığı anlamına gelmiyor. Tasarının mimarı olarak görülen Maliye Bakanı Alberto Carrasquilla istifa ederken, Duque yönetimi sarsıcı bir protesto dalgasıyla baş başa kaldı. Carrasquilla’nın ardından Dışişleri Bakanı Caludia Blum da istifa etti. Yapılan genel grev çağrısıyla gösteriler başkent Bogota ile ülkenin diğer büyük kentleri Medellin ve Cali’de yoğunlaşmakla beraber ülke geneline yayıldı. Tasarının içeriğinde ağırlıklı olarak orta ve alt gelir gruplarını etkileyecek şekilde vergilerin artırılması öngörülüyordu. Üniversite öğrencileri ön planda olmakla beraber muhalif politikacılar, yerli gruplar ve sendikalar gibi farklı kesimler gösterilere katılıyorlar. Başkan Duque’nin görev süresinin dolmasına yalnızca aylar kaldığı ülkede protestolar ve siyasal belirsizlik devam ediyor. Göstericilere karşı oldukça sert tedbirler alan yönetim, polis teşkilatı bünyesinde görev yapan toplumsal olaylara müdahale birimi ESMAD’ın yanı sıra bazı kentlerde orduyu da müdahale için görevlendirdi. Diğer taraftan, Duque yönetimi iletişim kanallarını kapatmadı ve göstericileri temsilen Ulusal Grev Komitesi ile müzakerelere başladı.
Göstericiler adına Kolombiya hükümetiyle müzakere eden, sendikalar başta olmak üzere öğrenci örgütleri, çeşitli mesleki ve yerel örgütler ve sivil toplum hareketlerinin katkısıyla ortaya çıkan Ulusal Grev Komitesi’yle hükümet arasındaki görüşmelerde henüz bir uzlaşıya varılamadı. Komite, yaygın şekilde örgütlenme, grev ve gösterilere devam çağrısı yapıyor. Komite’nin öncelikli talebi ESMAD tarafından uygulanan şiddetin durdurulması ve barışçıl gösterilere müdahale edilmemesi. Göstericileri “vandallar” olarak nitelendiren ve geçtiğimiz aylarda da kamuoyunu rahatsız eden şiddet yanlısı söylemlerde bulunan Savunma Bakanı Diego Molano’nun görevden alınması da protestolarda dile getirilen taleplerden bir diğeri.
Ayrıca süreçte taraflar şu aşamada Komite ile işbirliği yapan protestocular ve onları bastırmaya çalışan hükümetten ibaret değil. Nitekim, halk içinden gösterilere karşı olan ve güvenlik güçlerine destek veren kesimler de kendi gösterilerini düzenlemeye başladılar. Dolayısıyla ülkedeki fikir ayrılıklarının hükümet-protestocu ekseninin ötesinde olduğu görüldü. Bu tepkinin arka planında, ülkenin yakın tarihinde yaşanan terör kaynaklı bölünmüşlük, şiddet ve suç kaynaklı güvenlik sorunlarının kamu otoritesinin sarsılmasıyla yeniden yükselişe geçmesi endişesi bulunuyor. Özellikle göstericilerin büyük kentlerde yolları kapatmayı bir taktik olarak benimsemesi, Cali başta olmak üzere yerleşim yerlerine ilaç, tıbbi malzeme, gıda gibi hayati öneme sahip malların girişini engelledi. Hem halkı hem de işletmeleri zor durumda bırakan bu durum, gösterilerin durmasını isteyenlerin de sokaklara çıkmasına yol açtı.
Protestolarda neyin talep edildiğine gelirsek, Komite’nin müzakerelere konu olan detaylı listesinde onlarca madde bulunuyor. Temel talepler arasında; evrensel temel gelir talebi çerçevesinde düşük ve orta gelir düzeylerindeki kişilere güvence sağlamak amacıyla asgari ücretin artırılması, işsizlikle mücadele, ulaşım ücretlerinin azaltılması, sağlık hizmetlerinin özelleştirilmesine yönelik çalışmaların durdurulması, eğitim harcamalarında devlet desteğinin artırılması ve devlet üniversitelerinde ücretsiz öğrenim görme hakkı, farklı sektörlerin çalışma ve üretim koşullarında iyileştirmeler, cinsiyete ve etnisiteye dayalı ayrımcılığın önlenmesi bulunuyor.
- Belirsizliğin uzaması bölge için tehlike oluşturabilir
Görüldüğü üzere, göstericilerin talepleri, özellikle hükümetin kamu hizmetlerini giderek özelleştirmeye ve orta ve alt gelir gruplarının üzerindeki vergi yükünü artırmaya yönelik çalışmalarıyla uyumlu değil. Vergi reformu tasarısının geri çekilmesi veya üniversite öğrencilerine yönelik iyileştirmeler gibi hükümetin atabileceği ve göstericilerin bir kısmını yatıştırmaya ve sayılarını azaltmaya yönelik bazı adımların dışında aslında talep listesi; kurumlar ve kamuoyu bazında derinlemesine ele alınması gereken kapsamlı reform çağrısı anlamına geliyor. Hükümetin gösterilerin yanı sıra istifalar ve görevden alma çağrılarıyla sarsıldığı ülkede, devlet başkanlığı seçimlerinin yenilenmesine de bir yıldan az zaman kaldı. Protestoların gidişatı belirsizliğini korurken, toplumsal taleplerin karşılanması yönünde reform sürecini sahiplenecek siyasal liderliğe ihtiyaç duyulduğu ve gerçek çözüm süreci için adımların ancak gelecek başkanlık seçimlerinden sonra atılabileceği öngörülebilir. Diğer taraftan ne Komite içinden ne de siyasal arenadan birleştirici bir lider profili ortaya çıkmazken, ortak beklentiler etrafında buluşan, devletle pazarlığa oturan ve giderek örgütlenen bir toplumsal yapının yükseldiği görülüyor. Fakat gerek bu yapı içindeki ayrılıklar gerekse polis ve ordu gücüne sahip devletle mücadelenin yıldırıcılığı bu yapıyı sağlam temellere oturmadan yıkma potansiyeli taşıyor.
Sonuç olarak, ülkede istikrarsızlık ve şiddetin yükselişi öncelikle, geçmişte terör nedeniyle ülkenin bir kısmında otoritesini yitirmiş olan ve halihazırda bitmeyen terör probleminin yanı sıra organize suçla mücadele eden Kolombiya’yı bir şiddet sarmalına çekerek başarısız devlete dönüştürme potansiyeline sahip. Ayrıca, Latin Amerika’da siyasal, ekonomik ve toplumsal gelişmelerin bölge ülkeleri arasında yayılma olasılığı nedeniyle, başta kendi iç istikrasızlığıyla mücadele eden komşu Venezuela olmak üzere bölge için tehlikeli bir hal alabilir. Bölgesel gelişmeler ekseninde bakıldığında; Latin Amerika bir seçimler döneminden geçiyor. Örneğin Peru’da sağcı diktatör Alberto Fujimori’nin kızı Keiko Fujimori’nin devlet başkanlığına aday olmasını destekleyenler ve karşıtları; Brezilya’da ise sağcı Devlet Başkanı Jair Bolsonaro’nun destekçileri ve karşıtları arasında zaman zaman gerginliklere yol açan ciddi ve derin ayrılıkların yanı sıra taraflar sıklıkla gösteriler düzenliyor. Kolombiya’daki istikrarsız sürecin uzaması, şüphesiz ki bu ortamda bölgedeki diğer ülkeler içindeki kutuplaşmaları da derinleştirecektir.
[Dr. Segâh Tekin Necmettin Erbakan Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesidir]
[1] Kolombiya, 1810’da bağımsızlığını ilan etti.