İSTANBUL (AA) -SİBEL KARABEL- Myanmar’da 1 Şubat 2021 tarihinde iktidar partisi Ulusal Demokrasi Birliği’nin (NLD) fiili lideri Aung San Suu Çii ve birçok hükümet yetkilisinin gözaltına alınmasıyla sonuçlanan bir askeri darbe gerçekleşti. 8 Kasım 2020’de yapılan seçimlerde “hile yapıldığı” gerekçesiyle, Myanmar ordusu 1 Şubat’ta yönetime el koyarak ülkede bir yıllığına olağanüstü hâl ilan etti. Myanmar siyasi tarihinde birden fazla askeri müdahaleyle karşılaştı. Fakat bu kez, önceki darbe gerekçelerinin aksine, “iç karışıklık”, “birliğin bütünlüğüne karşı tehdit” gibi unsurların sıralanmadığı görülüyor. Gerekçe olarak gösterilen, Kasım 2020 seçimlerinde ordunun desteklediği Birlik Dayanışma ve Kalkınma Partisi’nin (USDP), “liberal” Suu Çii’nin NLD’sinin ancak üçte biri oranında oy alabilmiş olması. Bu durumun orduyu endişelendirdiği ve üst düzey yetkililerin Arakanlı Müslümanlara yönelik katliamlardan dolayı uluslararası yaptırımlara maruz kalmaktan imtina etmek istemesi gibi sebeplerle darbenin gerçekleştirilmiş olabileceği varsayılıyor. Askeri müdahalenin yapıldığı haftanın, hükümetin parlamento onayı alacağı zamana denk gelmiş olması bu savları doğrular nitelikte.
Myanmar, son gelişmelerde de gözlemlendiği üzere karmaşık iç siyaseti, uluslararası camia ile inişli çıkışlı ilişkileri ve jeostratejik konumu sebebiyle Çin açısından önem arz eden bir ülke. Bu yazıda, Myanmar’daki son gelişmeler Çin-Myanmar ilişkileri perspektifinde değerlendirilecek ve bu doğrultuda, Myanmar’ın siyasi yapısı tarihsel düzlemde irdelenip Çin’le ilişkisinin bağlamı analiz edilecektir.
- Myanmar’ın siyasi tarihçesi
Myanmar’ın çağdaş küresel sistemdeki yerini ve siyasal düzeneğini kavrayabilmek için, ülkenin yakın geçmişine, temel dönüm noktalarına referans vererek göz atmak, belli devamlılık unsurlarının altının çizilmesi adına faydalı olacaktır.
Myanmar’da Burma Birliği 1948’de anayasal hükümet olarak kuruldu. Ülkede önceki İngiliz sömürge yönetiminin kurumsal altyapısına uygun bir yapılanma oluşturulmuş, ancak ana görevler Burma Ordusu mensuplarına, idari görevler ise İngiliz yerel elitlere bırakılmıştı. Böylelikle sivil ve askeri personelin olduğu karma bir hükümet kurulmuştu. Bağımsızlığını aldığı günden bu yana ülke iç ve dış politikasını süregelen iç etnik çatışmalar, ekonomik kalkınma sorunları, küresel sistemle entegre olma/izole edilme ve bölgedeki temel aktörleri dengeleme gibi üç ana başlık altında sürdürdü. Bağımsızlığının ilk yıllarında “nötr dış politika” izleyen Myanmar’ın Soğuk Savaş ve sonrasındaki süreçte gerek Çin gerek ABD ile olan ilişkisini bir nevi denge üzerinde yürüttüğünü söylemek mümkün.
1950’ler ve 60’lar Myanmar siyasetine etnik toplulukların birbiriyle ve merkez hükümetle yaşadığı gerginliklerle hükümet içinde “Sosyalizm mi, serbest pazar mı?” tartışmalarının damga vurduğu yıllar oldu. Artan çatışmalar neticesinde, 1958 yılında Başbakan U Nu orduya “düzen tahsis etmesi” çağrısında bulundu ve 18 ay sonra seçimler yapıldı. General Aung San ile Kaçin ve Şan gibi ülkedeki büyük etnik azınlıkların temsilcileri arasında imzalanan Panglong Anlaşması ile kurulan Burma Birliği Hükümeti, 1962’de General Ne Win’in gerçekleştirdiği askeri darbeyle sona erdi. Bu dönemde Myanmar “izole” bir dış politika söylemi muvacehesince, askeri yetkililerden oluşan Devrim Konseyi ve sivil kanadı Burma Sosyalist Program Partisi (BSPP) ile birlikte, 1975 yılında “Sosyalizmde Burma Yolu” mottosunun öngördüğü ilkeleri izlemeye başladı. Yasamada parlamentonun etkinliğinin artırılması yönündeki 1974’teki düzenlemeye rağmen, ordunun ülkenin iç ve dış siyasetindeki etkisini hâkim kılmaya devam ettiğini söylemek mümkün. Nitekim kurulan Devlet Asayiş ve Yenileme Konseyi (SLORC) ile askeri ağırlığın siyasette ve toplumsal hayattaki etkisi konsolide edilmiş oldu.
1980’li yıllar Myanmar açısından bir yandan uzun sürecek askeri vesayet rejiminin başlangıcı olurken, diğer yandan uluslararası camiayla ilişkisinin yaptırımlarla zedelenmesinin yolunu açtı. 1988-2010 döneminde özellikle ABD ve Avrupa Birliği (AB) tarafından çeşitli yaptırımlar yürürlüğe konuldu.
2000’li yıllar Myanmar için yıllardır sürdürülen nispeten izole/nötr dış politika söyleminden uzaklaşıldığı, aynı zamanda içte demokratikleşme reformlarının gözlemlendiği bir ortama şahitlik etti. 2008 yılında Asayiş Konseyi yeni bir anayasa için referandum gerçekleştirdi ve 7 Kasım 2010 tarihinde yapılan seçimlerde USDP’nin yüzde 80’e varan ezici üstünlüğü ile 2011’de Thein Sein başa geçti.
Thein Sein yemin töreninde iç ve dış politika önceliklerini sıralarken Birliğin kuruluşundan beri süre gelen, önceki hükümetlerin dış politika önceliklerinin sürdürüleceğini, buna ek olarak Birleşmiş Milletler (BM), Güneydoğu Asya Uluslar Birliği (ASEAN) gibi uluslararası örgütlerle aktif ilişkilerin canlandırılmasıyla Myanmar’ın uluslararası sisteme aktif olarak entegre edilmesi gerektiğinin altını çizdi. İç politikada da demokratikleşme yönünde bir dizi reform başlattı. 8 Kasım 2015 tarihinde yapılan seçimlerde bu defa NLD’nin, önceki seçimlerde USDP’nin elde edebildiği oranda oy almasıyla Aung Suu Çii Devlet Danışmanı olarak başa geçti.
Myanmar siyasetinde ordunun rolü ve ülkenin kuruluş düzeneği göz önüne alındığında, 2008 anayasasının belli maddeleriyle ilgili yorumlar dikkati çekiyor. Örneğin parlamentodaki oylamalarda herhangi bir yasanın geçebilmesi için yüzde 75 çoğunluk gerekiyor ve askeri yetkililere yüzde 25 kota veriliyor. Önemli bakanlıklar doğrudan ordu mensupları için rezerve edilmiş durumda. Ordu gerekli gördüğü takdirde ve belli şartlar dahilinde askeri kontrol sağlayabilmekte. Myanmar kurulduğundan bu yana askeri ve sivil yönetimleri deneyimlemiş olsa da ordunun siyasette ve hatta genel yaşamda büyük bir etkisi bulunuyor. Her ne kadar demokratikleşmeye yönelik reformlar yapılmış olsa da 2008 anayasasının belli maddeleri ordunun ağırlığını iyice ortaya koyuyor, hatta pekiştiriyor.
Burma Çin’i kuruluşundan hemen sonra 1950 senesinde tanıdı. Bu tarihten Dıng Şiaoping dönemine kadar Çin’in geleneksel dış politika düsturlarına denk bir politika izledi. Dönemin belirleyici unsurları içinde ikili ilişkinin düzeyi, Burma terminolojisinde kardeşlik manasına gelen “pauk phaw” olarak adlandırıldı. Dikkat çekici nokta, Çin’in bir yandan 1978’e kadar Myanmar merkezi hükümetine karşı savaşan Burma Komünist Partisi’ni (CPB) desteklerken diğer yandan ilişkileri derinleştirmeye çalışmış olmasıdır. Öyle ki 1960’larda Myanmar’ın fazla pirincini bile satın almıştır. Çin’in o dönemdeki gayrisafi mili hasılası ve Kültür Devrimi’nin eşiğinde olduğu düşünüldüğünde, bunu stratejik bir hamle olarak nitelendirmek mümkün. Bununla birlikte 1967-1973 yıllarında Çin CPB’ye 10 bin askeri donatacak ölçüde ekipman ve silah yardımında bulundu. Örgüt Çin’in desteğini çektiği 1989 yılında dağıldı.
1980’lerin son iki yılı hem Myanmar hem Çin için ortak nokta oluşturacak gelişmelere sahne oldu. 1988’de Myanmar’da demokrasi hareketleri sırasında devletin göstericilere karşı tutumu ve 1990 seçimlerinin iptali Myanmar için uluslararası çapta yaptırımları başlatırken Tiananmen olayları da Çin’e karşı Batı ambargosunun temelini oluşturdu. Bu dönemde Çin Batı’nın Myanmar’a uyguladığı kısıtları, özellikle askeri destek alanında telafi etti ve 1990’lar ile 2000’lerde Çin Myanmar için önemli bir yatırım merkezi haline geldi.
2000’li yıllarda Myanmar’da demokratikleşme adımlarının atılmasına hükümet değişiklikleri eşlik etmiş, fakat Çin’in bu hükümetlerle ilişkisi her daim aynı kalıbı takip etmemiştir. Söz gelimi 2009 yılında üzerinde anlaşılan Myitsone baraj projesi 2011’de Thein Sein tarafından askıya alındı. 2016 yılında Myanmar hükümetinin başında bulunan Sun Çii ihtilaflı Myitsone barajı dışında, durdurulan büyük ölçekli diğer Çin ortaklı projeleri canlandırma kararı aldı. Örneğin Thein Sein döneminde operasyonlarına son verilen Çin-Myanmar petrol boru hattı Nisan 2017’de tekrar açıldı.
- Myanmar Çin için ne ifade ediyor?
Çin-Myanmar ilişkisi jeostratejik ve jeopolitik okumalarla yorumlandığında, Myanmar doğal kaynaklar açısından zenginliği ve jeostratejik konumundan dolayı Çin’in Hint okyanusu ve Bengal körfezine çıkış kapısı olabilme niteliğine sahip. Ayrıca 2 bin 204 kilometrelik ortak kara sınırına sahip olması gibi sebeplerle Çin için doğrudan avantajlar sunmakla birlikte, sınır komşusu olması hasebiyle bazı riskler de barındırıyor. Fakat şunu belirtmek gerekir ki iki ülke aralarındaki sınır ihtilaflarını 1960’lı yıllarda çatışmasız çözümlediği için, Çin’in uluslararası ilişkilerinde farklı ülkelerle yaşadığı mevcut sınır anlaşmazlığı problemi bu iki ülke arasında bulunmuyor.
Çin’in Myanmar’la ilişkilerindeki temel dinamikler bir yandan jeostrateji, ekonomi ve bölgesel güçlerin rekabeti gibi faktörlerle şekillenirken diğer yandan Myanmar’ın kuruluşundan beri oluşturduğu siyasi sistemi ve dış politikasıyla da doğru orantılı. Buna Çin-Myanmar ilişkisinin tarihsel boyutu da eklendiğinde ortaya çıkan tablo, Myanmar’ın askeri vesayetinin iç ve dış siyasetindeki ağırlığı, Çin’in Myanmar’da değişen hükümetlere (askeri veya sivil) karşı kalibrasyonu, Çin’in ekonomik ve ticari ilişkisi, sınır güvenliği ve ABD gibi bölgedeki küresel güçlerin etki alanının kısıtlanmak istenmesi olarak özetlenebilir.
Bu parametreler çerçevesinde Myanmar Çin’in Kuşak ve Yol İnisiyatifi’nde Çin-Myanmar ekonomik koridorunda yer alıyor. Myanmar resmî olarak Kuşak ve Yol İnisiyatifi’ne 2018’de 15 maddelik mutabakat zaptı ile dahil oldu. Böylelikle Çin, yukarıda bahsedilen jeostratejik kazanımlarla, bin 700 kilometrelik bir hatla Malaka boğazını da bypass etme imkânı bularak Hint okyanusuna alternatif bir çıkış olanağı yakalıyor. Çin denizle bağlantısı bulunmayan Yunnan eyaletini Myanmar’daki Mandalay’a birleştirmekte, Yangon’a ve Bengal körfezindeki Kyaukpyu’ya bağlamaktadır. Çin-Myanmar Ekonomik koridoru (CMEC) kapsamında Kyaukpyu Özel Ekonomik Alanı, Çin-Myanmar Sınır Ekonomik İşbirliği Alanı, Yeni Yangon Şehir Projesi gibi bağlantı istikametleri bulunuyor. Çin-Myanmar koridorunun belki de en belirgin noktası Çin’in Yunnan eyaleti. Myanmar ile bin 997 kilometre sınıra sahip olan Yunnan’ın tek başına Myanmar ile ticaret hacmi yüzde 24’ü buluyor.
Benzer şekilde, Kyaukpyu Derin limanı ve endüstri parkı stratejik önem arz ediyor. Çinli CITIC grubu tarafından yürütülen ve Taylandlı Charoen Polcphang grubu tarafından desteklenen 1,3 milyar dolarlık proje Rakhine’de inşa edilmekte. Kyaukpyu limanı çatışmaların yoğun olduğu Rohingya bölgesinde yer alıyor. Burada Çin-Myanmar ilişkisinin jeoekonomik boyutu öne çıkıyor. Çin’in son dönemde yürüttüğü Kuşak ve Yol İnisiyatifi bağlamında değerlendirildiğinde, periferisinde yer alan ülkelerin herhangi birinde yaşanacak siyasi istikrarsızlık Çin’in ekonomik ve ticari çıkarlarına ters düşecektir. Arakan meselesinde Çin Birleşmiş Milletler Güvenlik Kurulu’nda (BMGK) Myanmar’a yönelik uluslararası yaptırım ve kınamalarda kalkan olmuştu: 2007’de etnik azınlıklara saldırıların durdurulması kararını, 2017’de ise Arakan’a karşı eylemlere son verilmesine yönelik kararı veto etmişti.
Diğer taraftan Çin Myanmar’ın yerel siyasetinde etnik çatışma sürecinin sona ermesinde rol almaya çalışmış, hem de ordu-hükümet-muhalefet dengesini sürdürmeye çaba göstermiştir. Myanmar’ın Çin için jeostratejik önemi ve sınır güvenliği meselesi, ülkeyi Çin’in habitatındaki ülkelerle ilişkilerinde ön saflara yerleştiriyor. Çin’in periferisindeki ülkelerde özellikle dikkat ettiği bir husus, sınır güvenliği ve komşu ülkede herhangi bir iç çatışma olması halinde bunun Çin’e yansıması endişesidir. Dolayısıyla Çin’in Myanmar’ın barış tesis etme sürecinde müdahil olma girişimleri olmuştur. 2013’te Myanmar’ın azınlık örgütleriyle barış görüşmelerinde, müzakerelere resmî düzeyde ev sahipliği yapmıştır. Rohingya krizinin çözümüne yönelik Üç Aşamalı Plan önermiştir. Ancak Çin’in bu girişimleri özellikle Myanmar ordusu Tatmadaw tarafında olumlu karşılık bulmadı. Tatmadaw’ın çağdaş Çin-Myanmar ilişkilerinde takındığı mesafeli tavrın ardında, Çin’in 1960’lı yıllarda yürüttüğü ideoloji ağırlıklı politikaların etkisinin olduğunu söyleyebiliriz.
Myanmar’ın bağımsızlığını kazandığı 1948 yılından itibaren ordu gerek siyasette gerek yönetimde başat güç oldu. 2011’de başlayan demokratikleşme hareketleri de yine ordunun onayıyla ve belli anayasal güvencelerle mümkün kılınabildi. Diğer taraftan etnik çatışmalar, ordu-siyaset ilişkisi ve dış güçleri dengeleme, ülkenin uluslararası ilişkilerinde de yönlendirici faktörler oldu. Sayılan tüm faktörler bağlamında Çin Myanmar’la ilişkisini, ülkede var olan askeri vesayet veya sivil yönetimle eko-politik öncüllerle ve Asya ile ilgili diğer hususlarda olduğu gibi bölgede ABD etkisini kırmayı da esas alan bir biçimde yürütüyor. Dolayısıyla sınır güvenliği ve iç istikrarın sürdürebilir olması Çin’in yararına görünüyor. Çin’in Rusya’yla birlikte, son askeri müdahalenin ardından BM İnsan Hakları Konseyi’nin Myanmar’a dair aldığı kararda, “iç işlerine karışmamak” gerekçesiyle konsensüsten uzaklaşma kararı alması, Myanmar’a yönelik politikasındaki devamlılık unsurlarına işaret ediyor.
[Uluslararası ticaret ve AB siyaseti ve uluslararası ilişkiler alanlarında yüksek lisans derecelerine sahip olan Sibel Karabel Bilge Adamlar Stratejik Araştırmalar Merkezi’nde (BİLGESAM) Avrupa Birliği ve Asya-Pasifik araştırmaları uzmanı olarak çalışmaktadır]