İSTANBUL (AA) - SEFA MUTLU - Türkiye'nin yakın geçmişinde önemli kırılma noktalarından biri sayılan ve "postmodern darbe" olarak adlandırılan 28 Şubat süreci, toplumun ve devletin her kademesinde derin izler bıraktı.
AA muhabirinin sorularını yanıtlayan emekli Tabip Kıdemli Albay Hasan Hüseyin Uludağ, 28 Şubat sürecinde Türk Silahlı Kuvvetleriyle (TSK) ilişiği kesilenleri ve o dönem yaşadıklarını anlattı.
Uludağ, Ankaralı işçi bir babanın oğlu olduğunu dile getirerek, şöyle devam etti:
"Milliyetçi muhafazakar bir ailenin çocuğuyduk. Asker olma fikri öğrencilik yıllarımda başladı. Çalışkan bir öğrenciydim. Nasıl subay olunacağını bilmiyorduk tabii ki. Ortaokulu bitirdikten sonra kendi çabalarımızla askeri lise sınavlarına nasıl girileceğini öğrendik. Kuleli Askeri Lisesi'ni kazandım. 1978'de liseyi bitirdim, topçu subayı ve kurmay olmak istiyordum. O yıllarda üniversite sınavına girdim. Tıp fakültesini kazananlar arasında benim de ismim vardı. Askeri öğrenci olarak Atatürk Üniversitesi'ne gittim. Orada 2 yıl okudum. Sonra Gülhane Askeri Tıp Akademisi açılınca 1984'te askeri tıbbiyeden teğmen rütbesiyle mezun oldum."
- "1991'den sonra fişlemeler başladı"
Askeri lise döneminde dini vecibelerini yerine getiremediğini aktaran Uludağ, harp okulunda ise bu tür bir sıkıntı yaşamadığını söyledi. Tıp eğitimi boyunca hem Atatürk Üniversitesi'nde hem de Gülhane Askeri Tıp Akademisi'nde dini yaşam açısından herhangi bir sorun yaşamadığını anlatan Uludağ, şunları kaydetti:
"Mezun olduktan sonra kıtaya gittim. Siirt'e gittim. Orada Hasan Kundakçı ve Hilmi Özkök paşalarla çalıştık. 1984'te PKK terör faaliyetlerini başlatmıştı. O yıllarda da sıkıntı yoktu. Siirt'teki 2 yıl hizmetimden sonra Kırıkkale'ye geldim. Orada da 1987-1993 arasında görev yaptım. İlk yıllarda orada da problem yoktu ama 1990'da yavaş yavaş bir şeyler olduğunu hissettik. Eşi başörtülü olanlara karşı tavırlar oldu. 1991'de yüzbaşı olmuştum. Kimlik kartımın ve sağlık karnemin değişmesi gerekiyordu. 1985'te evlenmiştim ayrıca. Eşimin de özellikle tesettürlü olmasını istemiştim. O yıllara kadar sorun olmuyordu. Kimlik ve karne değişim aşamasında eşimin belgelerini imzalamadılar. Sonra komutanlarımızın talimatıyla imzaladılar. O yılın sonunda bir emir yayınlandı. 'Eşi tesettürlü olan, kadınlarla tokalaşmaktan imtina eden subay ve astsubaylar tespit edilecek, haklarında oluşturulacak raporlar hiçbir işleme tabi tutulmadan kuvvet komutanlıklarına gönderilecek.' şeklinde bir emir yayınlandı. Birlik komutanı da olduğum için bana da geldi ve bu emirden bir nüsha aldım. Önemliydi çünkü bizi ilgilendiriyordu. O yıldan sonra fişlemeler başladı."
Uludağ, söz konusu dönemde bütün kimlik kartlarının ve sağlık karnelerinin değişeceği bahanesiyle eş ve çocukların fotoğraflarının toplandığını söyledi. Çocukları olanlara hangi okulda okuduklarına dair formlar gönderildiğini anlatan Uludağ, "Biz inandığımız gibi yaşadığımız için eşimin fotoğrafını tesettürlü verdim. Çocuklarım var ama hepsi erkek olduğundan sorun olmadı." dedi.
"Oradayken bu fişlemeler oldu. 100 küsur kişilik bir liste oluşturdular. Bundan haberimiz oldu. Bizi seven bazı komutanlarımız 'Şunlarla görüşmeyin.' dedi. Orada bir problemimiz olmadı. Ama artık eşi başörtülü olan kişilerden herkes uzak durmaya gayret ediyordu. 1995'te uzmanlık sınavına girmek için müracaat ettim. Benle ilgili belgede 'Atatürkçü düşünceyi benimsemez.' ibaresi vardı. Bu nedenle sınava giremeyeceğime dair bilgilendirme yapıldı. 1995'te Kayseri'deki tümene tayinim çıktı. Komanda tugayında da kimseyi atmıyorlardı. Orada görev yapan bazı arkadaşlarımızı başka yerlere tayin ettikten sonra attılar. Tümende 1 yıl çalıştım. Ocak 1996'da üstün disiplin anlayışımdan dolayı bana takdir verildi. Ağustos 1996'da ordudan disiplinsizlik nedeniyle ilişiğimin kesildiği belirtildi."
Hasan Hüseyin Uludağ, TSK'den ayrıldıktan sonra Kayseri Belediye Başkanı Şükrü Karatepe'nin kendisine belediyede görev verdiğini anlatarak, bu görevlendirmenin yerel ve ulusal basında çokça konuşulduğunu anımsattı.
O süreçte ordudan atılanların kamuda çalışmasının önünün kapandığını dile getiren Uludağ, şöyle devam etti:
"Benden sonra zaten belediyeye kimseyi alamadılar. İlk toplu atılmalar Aralık 1995'te olmuştu. Bu arkadaşların çoğunu Recep Tayyip Erdoğan aldı. Ondan sonra bir de şu anda Keçiören Belediye Başkanı olan Turgut Altınok bu arkadaşlara sahip çıktı. Allah razı olsun. Muhafazakar olduklarını bilinen şirketler de kimseyi işe almadı. Bu arkadaşları işe almadılar. O dönem o iş adamlarının hemen hemen tamamı sınavı kaybetti. Biz anlatmaya çalıştık 'Dik durduğunuz takdirde bunlar korkar.' dedik ama anlatamadık. Halkımızın şuuru yerindeydi ki o dönemleri geride bıraktık. İlk atılanlardan sonra zaten olağanüstü şuralar düzenlendi."
Uludağ, ordudan ihraç edilenlerin hem TSK hem de devlet aleyhinde tek kelime etmediğini anlatarak, "Asla devlet ve silahlı kuvvetler adına bir şey söylenmeyecek diye karar aldık arkadaşlarla. İrtica ve disiplinsizlik nedeniyle atılanlar aç kaldı, tezgahtarlık yapanlar, limon ve süt satanlar oldu. Hiçbiri şikayet etmedi. Asla devletin aleyhine konuşulmazdı. Biz bu insanların tasfiye olacağına inanıyorduk." dedi.
- 28 Şubat'tan 15 Temmuz darbe girişimine
Uludağ, 28 Şubat ihraçları döneminde Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) mensuplarının adeta korunaklı bir tünelden geçerek 15 Temmuz'a kadar orduda kaldığını dile getiren Uludağ, "395 kurmay albaydan aşağı yukarı 128'i 1994 mezunu teğmenler. 1986'da askeri lise sınavı sorularının verildiği konuşuluyor. Çalabileceklerine ihtimal vermiyorum, o kadar güçlü değillerdi. Bu öğrencilerin hepsini sektirmeden askeri liseye aldılar. 1986'da askeri liseye giren bu öğrenciler 1994'te harp okulundan mezun oldu. Bu kişiler inançlı kişiler olsaydı, bu şekilde mezun olmaları, üstün ve mümtazen terfiler almaları mümkün değil. Belli ki bunlar korunmuş, kollanmış." değerlendirmelerinde bulundu.
1986'da askeri liseye girenlerin bugüne kadar en çok kurmay subay çıkaran devre olduğuna dikkati çeken Uludağ, çekirdek kadronun 1994 devresi olduğunu söyledi. Uludağ, FETÖ'nün diğer alanlarda da uzun yıllar çoğaldığını aktararak, "Bunlar 2017-2018'de devleti anahtar teslimi şekilde ele geçirecekti. Cumhurbaşkanımız tarafından bunların fark edilmesi, hükümete kafa tutmaları ve nihayetinde 2016 tasfiye edileceklerini bildiklerinden darbeye kalkıştılar. 28 Şubat aslında özel olarak incelenmeli. 1980'den 2016'ya kadar olan dönem çok ciddi şekilde araştırılmalı." ifadelerini kullandı.