2021-02-26 15:30:57

HOLLANDA PARLEMENTOSU’NUN KARARI ULUSLARARASI HUKUKA GÖRE SUÇTUR!

Yazar Ekle

Yazar Ekle 26 Şubat 2021, 15:30

Hollanda Parlamentosu, Hristiyan Birlik Partisi (CU) Milletvekili Joel Voordewind'in önerisiyle 1915 olayları ile ilgili Ermeni iddialarını kabul etti. 

Parlemento’da ki partilerden DENK partisi hariç tüm partiler Sözde ‘Ermeni Soykırımı’nın’ tanınması yönünde oy kullandılar.

Hollanda Parlementosu’nun  bu sözde ‘Ermeni Soykırımı’nı’ kabul eden kararı, uluslararası hukuku ve BM sözleşmesini alenen çiğnemektir.

Bu tip bir kararın Hollanda Parlementosu’ndan  bugünlerde çıkması tesadüf değildir. 
Bu karar yeni uluslararası konjektürle doğrudan ilgilidir. Hukuki değil siyasidir.

Bir kere arşiv belgeleri dün olduğu gibi bugünde  bize  bu sözde “Ermeni Soykırımı”  iddasının sahteliğini açıkça göstermektedir. Herkesin ulaşabileceği bu belgelerde, bu iddaların  bir kurgu olduğu,   Türkiye’ye ve Türklere karşı bir emperyalist proje olduğu ve yalan üzerine kurulduğu açıköa görülmektedir. 
Bunu Ermenistan’ın  ilk Başbakanı ve Taşnak Partisi lideri Kaçanuzi’nin bizzat kendisi tarafından 1925’de hazırlanan ve kendisinin  Taşnak Partisinin Bükreşte yaptığı Kongresinde okuduğu raporunda da geçtiği gibi “ Türkler Vatanlarını Savundu” Biz Emperyalistlere kandık  “ demesindende kolayca çıkarabiliriz. Kaçanuzi hazırladığı  raporunda  bile herşeyin kendileri ve Türkler için emperyalist bir kumpas olduğunu ortaya koymaktadır. Ve sadece bu rapor bile bugün Türklere karşı olan tüm  İddaların safsata olduğunu göstermekte ve Türklere karşı bugüne kadar ortaya konan bu konuda ki tüm iddaları  yerle bir etmektedir. 

Hollanda, 2004, 2015, 2018, 2021 yılında sözde “Ermeni Soykırımı” ile aldığı kararlarda, zamana yayarak ve diplomatik denge ve krizleri de hesaplayarak kendi açılarından istikrarlı bir yol izlemiş ve “sözde Ermeni Soykırımını” tanımıştır.

Ama bu tanıma sorunludur ve hukuksuzdur. Çünkü Parlamento hukukun yetki alanındaki olmayan bir konuyu, kendisini mahkeme yerine koyarak, soykırım kararı verme yolunu seçmiştir. Güya aldığı kararla da, siyasi olarak Türkleri ve Türkiye’yi cezalandırmıştır. Hollanda’nın da taraf olduğu, Birleşmiş Milletlerin 1948, Soykırımı Önleme ve Cezalandırma sözleşmesinde, Soykırım bir bir suç tanımıdır. Bu suç tanımını ve cezalandırmayı sadece, konuyla ilgili yerel yada uluslararası mahkemelerin yapabildiğini bildiği halde, aldığı karar, hukuki olmadığı için esasen bir hükmü yoktur. Bu konuda aşağıda da belirteceğimiz, hukuki düzlemde alınan yakın geçmişteki, uluslararası kararlar bu durumu perçinlemektedir.

Hollanda, kendisinin de taraf ve üyesi olduğu ve Hollanda’yı da bağlayıcı Avrupa Konseyinin bir organı olan, AİHM Doğu Perinçek (Türkiye)- İsviçre ve Ali Mercan-İsviçre davalarında, 17 Aralık 2013 günlü kararı.15 Ekim 2015 günlü kararı, 28 Kasım 2017 tarihli karar. “1915 olayları “Holocaust” diye anılan Yahudi soykırımından farklıdır, aynı sınıflamaya konamaz” ve 'Soykırıma hükmedecek yetkili organlar, Uluslararası Ceza Mahkemesi ya da soykırım olduğu iddia edilen eylemin yapıldığı ülkenin yetkili bir yerel mahkemesidir', kararını. 3. Şubat 2015 de, Hırvatistan-Sırbistan Davasında, Vukovardan tehçir konusunu ele aldığı kararda, tehçir soykırım olarak kabul edilemez kararı ortadadır.

Danimarka Meclisi, 26 Ocak 2016, yılında parlamentoya sunulan konuyla ilgili önergeyi ret ederek, konunun hukukla ilgisi olduğu ve parlamentoların bu konuda yetkili olmadığı kararı ortadadır..

Hollanda, Nazileri yargılayan, Nürnberg mahkemesine, sözde Ermeni soykırımınıda sokulması önerisini red etmiş ve bu konuda dikkate bile almamıştır. Bu karar ortadadır.

Sözde Soykırımdan dolayı, 1,. Dünya savaşında sürgün edildiği ve yargılamanması için, işgal altındaki İstanbul’daki, Osmanlı Arşivlerinde ve devlet kurumlarındaki yazışmalarda bir belge bulunmadığı için, İngiltere’nin Malta Valisi tarafından konu idrak edilerek, kendi Dışişleri Bakanlığına yazdığı yazıda, Amerikalılara da sorun, suçlanacak bir belge yoksa bu liderleri serbest bırakalım yazısı ortadadır.

1915 deki Tehcir sırasında, Osmanlı Hükümetinin, Hollanda’nında içinde bulunduğu değişik devletlere, tehçir bölgelerinde, atılan ve yayılan yalanları önlemek için, gözlemcilik yapmaları için yaptığı müracaat ve çağrı ortadadır. Ki buna çağrıya ve müracaata Hollanda’da yanıt vermemiştir. Bunlar belgelerle ortadadır.

Hollanda Parlementosunu daha önce  aldığı kararlardan öncede , 2018 yılında Hollanda Hükümeti’nin Dışişleri Bakan Vekili Sigrid Kaag’ın Hükümet adına: "Uluslararası ceza mahkemesi kararı olmadan soykırım hakkında hüküm vermek mümkün değildir. Soykırımdan bahsedilemez. Soykırım olduğuna dair ancak uluslararası bir mahkeme hüküm verebilir." dediği ve  bunu teyyid eden Hollanda Hükümetinin konu üzerine ” resmi tutumunu” açıklayan bir konuşmasıda ortadadır.

Tüm bunlara rağmen, Bu hukuksuz ve suç işlenen karar alınmıştır. Çünkü uluslararası hukuku çiğnemekte bir suçtur, Başka milletleri ve bireyleri soykırımla suçlamakta ırkçılık , rencide yapma kapsamında da suçtur. Bu anlamda Hollanda Parlementosu ve karara lehte oy kullanan parlementerleri bir suç işlemiştir. Bu konuda tereddüte gerek yoktur. 

Parlemento hukuken karar verilen mahkeme değildir. Yetki gaspı yapamaz.

Burada gözlerden kaçmaması gereken diğer bir hususta, Hollanda Parlementosu ve Hollanda Hükümeti arasında bu konuda var gibi gözüken bazı nüanslı çelişkileride birer diplomatik manevra olarak izah edtmek gerektiğidir. Bu konuda yanılınmamalıdır. Çünkü bu kararı onaylayan, partiler ve milletvekilleri, büyük bir iş birliği ve disiplin içindedir ve Hükümeti oluşturan partileri de içine kapsayarak bu konudaki bu hukuksuz karar tanınmıştır. Hollanda’nın aldığı bu hukuksuz ve husumet içeren kararın arkasında bir çok şey belirgindir. Ama arkasında daha neler olduğu olduğu dahada iyi araştırılmalıdır.

Yukarıda belirtildiği gibi, soykırım ve tehcir konularında, uluslararası hukukun tüm kararları ortadayken, doğrudan ve dolaylı Hollanda’nın siyasetini belirleyen partilerin yer aldığı, yasama organı olan parlamentodan, Türk kökenlilerin liderliğini yaptığı DENK partisi hariç, diğer tüm partiler ve Türk kökenli parlamenterler tarafından desteklenerek alınması, hukukun parlamento tarafından ötelenerek, uluslararası hukukun yetkisini gasp etmesi, Türkiye ve Türklere karşı, siyasi, diplomatik ve psikolojik savaştan ve düşmanlık serpiştirmekten başka bir anlama gelmemektedir. Bu Hollanda’daki Türklerin hassasiyetlerine rağmen de yapılmış ve Hollanda milletinin ayrılmaz bir parçası olan Türkler de siyaseten rencide edilmiş ve aşağılanmıştır. Çünkü alınan karar, belgelere dayanan tarihi gerçeklerden ve uluslararası hukuktan tamamen kopuktur. Siyasi husumet içermektedir. 

Bu karar bugün , ABD yeni yönetiminin Türkiye’yi hedef alan  ve ABD’nin diğer ‘siyasi ve askeri’ olarak sömürgesi olan ülkelerin içindeki işbirlikçi kesimleri harekete geçirerek aldırttığı bir karardır.  Bu karar ABD politikalarından bağımsız alınan bir karar değildir. 

Kararın alınmasında, Türkiye-Hollanda arasında uzun süredir eğreti giden ve büyük krizler oluşturan diplomatik yalpalanmalar ve eksikler, Hollanda üzerinde çok büyük nüfuzu olan ABD nin-Türkiye ile ilgili olumsuz stratejileri ve Hollanda’yı  bir ‘siyasi ve askeri koloni’ gibi yönlendirmesi, Hollanda’da, ASALA kafalı Ermeni lobisi, PKK ve FETO nun aktif etkisi ve bunları destekleyen güçlerin olması, Türkiye’nin, Kuzey Suriye ve Irak cephesinde Batılı emperyalistlerin oyunlarını bozan askeri, siyasi ve diplomatik hareketleri, Hollanda’da ve dolayı olarak tüm Avrupa’da, Türk kökenli sivil toplum kuruluşlarının işlevsizliği ve etkisizliği, Hollanda’da yaşayan Türk kökenli sivil tolum kuruluşlarının, 12, Eylül 1980 Amerikancı Askeri darbesi ile birlikte, sistematik olarak dinci grupların esas olarak örgütlenmelerinin, hem Avrupalı hem de Türk yetkililer tarafından desteklenerek, içerik olarak türk kimliğinden uzaklaştırılması ve ümmetçi daha da ilerisi dinci-tarikatçı bir yapıya monte edilmesi, Hollanda ve Avrupa’daki Türklerin, Avrupa’daki devletlerin ve Türkiye devletinin devlet politikalarının arasında kalarak yorulması ve Avrupa’da ki Türklerde oluşan bıkkınlık, korona salgını etkisi, Hollanda ve diğer Avrupa hükümetlerinin ve Türkiye hükümetinin, Türk kimliğine karşı, Atatürk ve TC kuruluş ilkelerini desteklemeyen, Türklük düşmanı, biatçı, etnik ve dinci bölücü gruplar yaratmaları ve sınırsız destekleri, Atatürkçü ve Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş ilkelerini destekleyenlere karşı her anlamda izole edici, sınırlayıcı, fiili, finansal ve psikolojik operasyonları.maalesef bu sonucu doğuran belli başlı sebepler olarak sayılmalıdır.

Bu konuda yapılması gereken ise, bundan sonrasına ilişkin olarak bu sebepleri ortadan kaldıracak tedbirlerin  şimdiden alınmasının gerekliliğidir.

Türkiye ve Hollanda ve diğer Avrupa ülkelerinde yaşayan Türkler bu ve buna benzer konularda eğer iyi neticeler almak istiyorlarsa, ki alınmalıdır, Türkiye ve Türkiye’deki siyasi güçler, Hollanda ve diğer Avrupa’daki Türklerin örgütlenmesine uzaktan kumanda etmeyi durdurmalı, yüzde yüz biatçı zihniyeti terk etmelidir. 

Bilgiye dayanan ve Türk, milli ve kimliğini koruyucu, ama Hollanda yada Avrupa’daki diğer devletlerin milletlerinin ayrılmaz bir parçası olarak içselleşen, günlük dialog oluşturan, demokrasiyi hazmetmiş, modern, sonuç alıcı, devamlılığı olan bir Avrupa tipi örgütlenme, bilgiye dayana akıllı ve stratejik bir taarruz politikası ve diplomasisi yürütmelidir.

Türkiye ve Hollanda ve Avrupa’daki Türkler, Batının Ermeni iddiaları konusunda, parlamentolar, belediyelerde vs. alınan hukuksuz kararlarını, bireyler bireysel olarak ve Türkiye’de devlet olarak hukuka taşımalı ve sorumlukar hakkında tazminat davaları açmalıdır. 

Çünkü, suçlanan bir millettir ve bireyleridir. Milletin ve onun bireylerinin, hukuksuz yere suçlanması ve soykırım teriminin suçlarda kullanılması, ırkçı, rencide edicidir. 

Türk Devleti ve Türk Milleti’nin bireyleri olarak kendini kabul edenler, bu konuda, hukuku gasp emek, uluslararası hukuku çiğnemekten, ırkçılık ve rencide edicilik yaparak suç işlediklerinden dolayı Soykırım tasarısını  öneren ve  buna kabul oyu kullanan parlamenteri ve parlamentoyu tazminata mahkûm ettirmelidir.  
Bu konuda hem Hollanda’da ki  hemde Uluslararası hukuk yolları kullanılmalıdır.

Ayrıca bu konu tarihçilere havale edilmeyecek kadar önemli ve elzemdir. 
Tarihçilere havale etmek esasen konuyu bilmemektir. Cahilliktir. Çünkü konu hukukidir. Çünkü Soykırım konusu sadece talihçilerin işi değildir. Bunu ikide bir ortaya sürmek, milleti ve bireyi pasifleştirir. Bu esasında bir çeşit kaçak dövüşmektir. Ya da dövüşmemektir. Soykırım konusunda, bilimsel bilgi verecekler, sadece tarihçiler değil, demograflar, psikologlar, askeri stratejisiler, siyaset bilimcileri, hukukçular, toplum coğrafyacılar, antropolog ve etnograflar, sosyologlar, dil bilimcileri  vb gibileri doğrudan ilgilendiren, çok disiplinli çalışılanı olan ve raporları hazırlanan bir konudur. 
Bu konuda ve terörizm de dâhil, bilimsel olarak değişik mesleki  disiplinler den oluşan  bilim adamları tarafından, konu üzerine elde edilen  bilimsel verileri, sivil toplumların ve diplomatların, hükümetlerin kullanabileceği bilgileri üretmelidir. Yetkili ve ilgili  kişiler bu bilgileri öğrenerek ve içselleştirerek, bu koyuyla ilgili olarak kendilerinin muhatap oldukları alanlarda kullanmalıdır. 
Bilim adamları ancak bu şekilde yararlı olabilir. Birde bilim adamları, bu konuda insanları bilgilendirmek ve fikir sahibi yapmak için konferanslar vererek, salon toplantılarında, derslerde, tartışma programlarında konuyu işleyerek, kamuoyu oluşturmak için çok dilde yayın yapan medyaya da yer alarak ve çok dilli bilgiye vakıf insan yetiştirerek yararlı olabilir.

Türkiye’deki, üniversiteler, Soykırımlar ve Terörizm konusunun işlenmesi ve uzmanlaşan kişiler yetiştirilmesi için kurumsallaşmalı, kürsüler ve bölümler oluşturmalıdır. Üniversiteler Soykırım, İnsan Hakları, Terörizm konularında, çok dilli çalışan doğrudan araştırma merkezleri kurmalıdır. Çünkü bu konular çağımızın yakıcı konularıdır. Ancak uzmanlaşarak ve insan yetiştirerek bilgiye dönük bir müdahalede bulunma durumu vardır. Bunun dışındaki çalışmalar, konjektürel demeçler savurucudur, toparlayıcı, sonuç alıcı değildir ve bilindiği gibi de etkisiz kalmaktadır.

Esas olarak Hollanda’da genelde ise Avrupa’da yaşayan ve kendini Türk kimliği ile tanıtan kişi ve kuruluşlar inisiyatif almalı, kabuklarını kırmalı, bu konuda bulunduğu ülkelerdeki kamuoyu ve kanaat önderlerini bilgilendirerek, iletişim ve diyalog alanlarını etkili kullanarak ve etkilemek için, sivil toplum diplomasisini geliştirmelidir. Bu konuda rutinleşmelidir.

Batının Ermeni iddiaları/Ermeni yalanları konusunda elimizdeki belgeler ve bilgiler yeterlidir. Türkiye ve Türkler kendilerine güvenmelidir.

Hollandalılara ve Hollanda Hükümeti’nin de, bilgiye dayanmayan, hukuk dışı, cahilce alınan ve Hollanda için suç oluşturan bu kararı tanımaması ve Parlamento’nun da aldığı bu hukuksuz kararı tekrar değerlendirerek önümüzdeki süreçlerde geri çekmesi için de akıllı bir şekilde mücadele edimelidir. Burada bir başarı oluşması  Türkler için asla imkansız değildir.
Bu konuda Hollanda’da yaşayan yaklaşık  500.000’nin üzerinde Türk kökenlinin ve dostlarının iyi bir strateji belirlemesi gerekmektedir.

Çünkü tehditle, şantajla, mesnetsiz kararlarla, milletler ve devletlere diz çöktürülemez.

Kısaca Hollanda Parlementosu’n da alınan bu  hukuksuz kararla Parlemento üyeleri Türkiye ve Türklere karşı suç işlemiştir.  Ve bu mesnetsiz karar kesinlikle  reddedilmelidir. Kınanmalıdır. Önergeyi veren ve buna  kabul oyu kullanan parlementerlere karşıda  dava açılmalıdır. Çünkü bu karar hukuksuz ve haksızdır. BM sözleşmesine aykırıdır. Uluslararası hukuka görede suçtur.

Tarih ve belgeler insanlığın tanığıdır.


Sefa Yürükel
Sosyal Antropolog ve Etnograf Soykırımlar ve Terörizm Araştırmacısı 
 

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.