İSTANBUL (AA) - UNESCO Türkiye Milli Komisyonu tarafından "Uluslararası Caz Günü ve Türkiye'de Caz" başlıklı çevrim içi etkinlik gerçekleştirildi.
İstanbul Caz Festivali Direktörü Harun İzer, "Uluslararası Caz Günü" dolayısıyla gerçekleştirilen toplantıda yaptığı konuşmada, UNESCO'nun 2011 yılında aldığı bir kararla her yıl 30 Nisan'da Uluslararası Caz Günü'nün kutlanmasının kararlaştırıldığını söyledi.
İlk etkinliğin 2012'de yapıldığını belirten İzer, "UNESCO'nun Paris'teki merkezinde çok sayıda ünlü konuğun, caz alanındaki dünyaca ünlü isimlerin katıldığı bir etkinlik düzenlenmişti." dedi.
İzer, Amerika, Japonya, Hindistan, Brezilya, Güney Afrika ve Çin'in de arasında bulunduğu pek çok ülkeden müzisyenlerin katıldığı ikinci etkinliğin ise 2013'te İstanbul'da yapıldığı bilgisini paylaştı.
Uluslararası Caz Günü kapsamındaki etkinliklerin son 2 yıldır salgın tedbirleri nedeniyle çevrim içi yapıldığına dikkati çeken İzer, İstanbul Caz Festivali'nin de Türkiye'de caz alanında önemli uluslararası etkinliklerden biri olduğunu söyledi.
Dünyada cazın 1800'lü yılların sonlarından başladığını, Türkiye'ye de çok erken bir dönemde geldiğini kaydeden İzer, "1920'li yıllarda caz Türkiye'ye yavaş yavaş geliyor. Dolayısıyla aslında neredeyse 100 yılı bulan bir geçmişi var Türkiye'de." şeklinde konuştu.
- "Cazın kökeni olarak New Orleans'ı kabul ediyoruz"
Araştırmacı Yaprak Melike Uyar, "Türkiye'de Cazın Özet Tarihi" başlıklı sunumunda, arşiv fotoğrafları eşliğinde cazın ortaya çıkış hikayesini anlattı.
Amerika'da cazın doğuşunun 1900'lü yıllarında başlarına denk geldiğini belirten Uyar, "İlk caz müzisyeni olarak kabul ettiğimiz Buddy Bolden 1905-1906 yıllarında performanslar sergileniyor. Hiçbir kaydı yok ama bir sözlü tarih anlatısıyla bu destekleniyor. Diğer müzisyenler onun ilk müzisyen olduğunu kabul ediyorlar. Cazın kökeni olarak da New Orleans'ı kabul ediyoruz." şeklinde konuştu.
Dizzy Gillespie ve Frederick Bruce Thomas gibi müzisyenlerin çalışmalarına da değinen Uyar, dünyada ve Türkiye'de cazın tarihine ve bugüne kadarki serüvenine ilişkin bilgiler paylaştı.
Nardis Caz Kulübü yöneticisi ve Jazz Dergisi editörü Zuhal Focan ise Türkiye'de ve yoğunluklu olarak İstanbul'da caz konserlerinin 1970'li yıllarda caz sanatı anlamında irili ufaklı konserler şeklinde ve özel organizasyonlarla yapılmaya başlandığını söyledi.
İstanbul Müzik Festivali'nin öncülük ettiği caz konserlerinin ilerleyen yıllarda da devam ettiğini dile getiren Focan, "1985'te Emin Fındıkoğlu'nun yaptığı 3 sene boyunca süren festival konserleri var ki bunlar o dönemin yine en kalburüstü müzisyenlerinin Türk caz gruplarıyla birlikte yer aldığı festivaller." diye konuştu.
Daha sonra İstanbul Müzik Festivali'nden ayrılarak, İstanbul Caz Festivali organizasyonlarının başladığını ve bugüne kadar sürdüğünü anlatan Focan, şunları kaydetti:
"O dönem içinde festivaller birden bire çoğalmaya başlıyor. Türkiye'deki cazın gelişimi, geçmiş dönemlere göre çok daha heyecan verici. Dünya ile bir bütün halinde, ilişki halinde. Bütün dünyaya sesimizi duyurabileceğimiz gençler çıktı, arkası da geliyor."
- "Sanatsal üretimi arttırmanın yollarını arıyoruz"
Bozcaada Caz Festivali, XJAZZ festivali yöneticisi Murat Sezgi, 2 sene önce bir çağrı yaptıklarını ve geniş bir ekibin katılımıyla "Türkiye Caz Ağı"nı duyurduklarını söyledi.
Şu anda bir inisiyatif olarak yoluna devam eden ağın üyelerine ilişkin bilgi veren Sezgi, "Çok güzel bir birliktelik oldu şu an herkes heyecanlı. Amacımız Türkiye'de insanların onlarca yıl önce tohumlarını attığı fikirleri ve potansiyelleri geliştirmek ve ülke geneline yaymak." dedi.
Sezgi, "Türkiye'de yaptığımız işi severek bu festivallerin katılımcı sayılarını ve sanatsal üretimi arttırmanın yollarını arıyoruz. Hem festivallerimizi büyütmek hem de sürdürülebilir hale getirmek istiyoruz." değerlendirmesini yaptı.
Müzisyen Ozan Musluoğlu da okulların ve dönemlerin önemine dikkati çekerek, Bilgi Üniversitesi'nde eğitim aldığı için kendisini çok şanslı hissettiğini dile getirdi.
Musluoğlu, eğitim aldığı dönemin meşhur ve herkesin konuştuğu bir döneme denk geldiğini belirterek, "Bilgi Üniversitesi'nde 1996'da başlayan dönem 2006'lara kadar devam etti ve iyi öğretmenlerin eşliğinde eğitim veriliyordu. Şu an o dönemi yansıtan bir çok müzisyeni albümlerde ve festivallerde görüyorsunuz." dedi.
Musluoğlu, "Müziği kendi kendinize bir yere kadar öğrenebiliyorsunuz. Eskiden bu olaylar çok daha zordu çünkü materyal yoktu, internet yoktu. Kasetlerden ya da birbirini dinleyerek etkilenerek kendini ilerletmeye çalışıyordun." ifadesini kullandı.
Etkinliğe katılan UNESCO Türkiye Milli Komisyonu Başkanı Prof. Dr. M. Öcal Oğuz ve Prof. Dr. Nilüfer Timisi de konuya ilişkin görüş ve değerlendirmelerini katılımcılarla paylaştı.