Cumhurbaşkanı Erdoğan Değerlendirme Toplantısı'nın ardından açıklamalarda bulundu: (2)
- "Montrö Sözleşmesi'nden çıkmayla ilgili halihazırda ne bir çalışmamız ne de böyle bir niyetimiz vardır ama gelecekte bu ihtiyaç ortaya çıkarsa ülkemizi daha iyisine kavuşturmak üzere her sözleşmeyi gözden geçirmekten de çekinmeyiz"- "Şayet amaç Montrö Sözleşmesi ile ilgili tartışmaya katkı sağlamaksa bunun mecrası bildiri yayınlamak değil, akademik dünyada ve medyada görüş ifade etmektir"- "Kanal İstanbul, Boğaz'daki egemenlik haklarımızı güçlendirecek bir projedir. Atatürkçülük ve Cumhuriyetçilik adına Türkiye'nin milli egemenlik haklarını tahkim edecek böyle bir projeye karşı çıkanlar en büyük Atatürk ve Cumhuriyet düşmanıdır"- "Türkiye, Kanal İstanbul sayesinde İstanbul Boğazı'ndaki ağır deniz trafiği yükünü hafifletirken, Montrö'deki sınırlamaların dışında tamamen kendi egemenliğinde bir alternatife de kavuşmuş olacaktır"- "Türk Silahlı Kuvvetlerinin disiplin anlayışıyla bağdaşmayacak fotoğraf veren askere de olumlu bakmadık, bakmayız. Bunun münferit bir hadise olduğu açıkça bellidir"- "(Bazı emekli amirallerin açıklaması) Bu işin merkezinde aslında ana muhalefet partisinin ta kendisi var"
ANKARA (AA) - Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Montrö Sözleşmesi'nden çıkmayla ilgili halihazırda ne bir çalışmamız ne de böyle bir niyetimiz vardır ama gelecekte bu ihtiyaç ortaya çıkarsa ülkemizi daha iyisine kavuşturmak üzere her sözleşmeyi gözden geçirmekten de çekinmeyiz." dedi.
Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde düzenlenen Değerlendirme Toplantısı'nın ardından açıklamalarda bulundu.
Emekli amirallerin yaptığı açıklamada iki temel iddianın ortaya konduğunu belirten Erdoğan, bunlardan birincisinin "Montrö Anlaşması'nın tartışmaya açılması", ikincisinin ise "basında ve sosyal medyada yer alan bazı görüntüler" olduğunu söyledi.
İstiklal Savaşı'nın ardından kimi konularla birlikte boğazların statüsü ile ilgili sorunun çözümünün de sonraki yıllara bırakıldığını anımsatan Erdoğan, uzun görüşmelerin ardından, İkinci Dünya Savaşı'nın hemen öncesinde, 1936'da bir kısmı da boğazlarla doğrudan ilgisi olmayan kimi devletlerle Montrö Sözleşmesi'nin imzalandığını hatırlattı.
"Hiç şüphesiz boğazların kontrolünü uluslararası bir komisyon yerine, pek çok sınırlamayla da olsa Türkiye'ye bırakan bu sözleşme, dönemin şartlarında önemli bir kazanımdır." diyen Erdoğan, imzalandığı tarihten bugüne kadar, boğazlarda bu sözleşmeye uygun olmayan pek çok tartışmalı hususla karşılaşıldığına dikkati çekti.
Erdoğan, boğazlardaki gemi trafiğinin yer yer seyir güvenliğini tehdit edecek veya ciddi vakit kayıplarına yol açacak düzeye ulaşmış olmasının da meselenin ayrı bir boyutu olduğuna işaret ederek, "Her şeye rağmen Montrö'nün ülkemize sağladığı kazanımları önemli görüyor ve daha iyisi için imkan bulana kadar bu sözleşmeye bağlılığımızı sürdürüyoruz." dedi.
"Peki şu anda konumuz olan Montrö tartışması nereden çıktı?" diye soran Erdoğan, şunları kaydetti:
"Esasen imzaladığımız tarihten beri bu sözleşme ile ilgili akademi dünyasında, medyada, diplomaside, askeri cenahta pek çok görüş ortaya konmuştur. Bugün de sözleşme tüm boyutlarıyla tartışılmaya devam etmektedir. Türkiye'nin İstanbul Sözleşmesi'nden çekilme kararı aldığı günlerde Meclis Başkanımıza bu çerçevede Montrö örneği verilerek bir soru yönetilmiştir. Kendisi de bir hukukçu olan Meclis Başkanımız 'tamamen teorik olduğunu' belirttiği bir cevap vererek, konuyu izah etmiş fakat 'Montrö'den çekilme diye bir durumun olmadığını' da açıkça belirtmiştir. Eskiden beri süren bu tartışmanın akademik açıdan teorik bir yaklaşıma konu edilmesi, emekli amirallerin bir araya gelerek yayımladıkları bildirinin omurgası haline dönüştürülmüştür. Şayet amaç Montrö Sözleşmesi ile ilgili tartışmaya katkı sağlamaksa bunun mecrası bildiri yayınlamak değil, akademik dünyada ve medyada görüş ifade etmektir. Nitekim bu zaten yapılmaktadır. Hiç kimse de akademideki, medyadaki, siyasi alandaki tartışmaları sebebiyle kimsenin yakasına yapışmamış, meseleyi başka mecralara çekmeye çalışmamıştır ancak önceki gece yayımlanan bildiri tamamen bu çerçevenin dışında bir eylemdir."
- "Bizim egemenlik mücadelemizdir"
Kanal İstanbul ile Montrö arasında kurulan bağın temelden yanlış olduğunun altını çizen Erdoğan, "Türkiye, Kanal İstanbul sayesinde İstanbul Boğazı'ndaki ağır deniz trafiği yükünü hafifletirken, Montrö'deki sınırlamaların dışında tamamen kendi egemenliğinde bir alternatife de kavuşmuş olacaktır. Bu, bizim egemenlik mücadelemizdir. Peki biz şu anda İstanbul Boğazı'nda egemen miyiz? Maalesef..." diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları ifade etti:
"Bir başka ifadeyle Kanal İstanbul, Boğaz'daki egemenlik haklarımızı güçlendirecek bir projedir. Atatürkçülük ve Cumhuriyetçilik adına Türkiye'nin milli egemenlik haklarını tahkim edecek böyle bir projeye karşı çıkanlar en büyük Atatürk ve Cumhuriyet düşmanıdır. Cumhurbaşkanı ve ülkenin en büyük partisinin Genel Başkanı olarak vazifem, Türkiye'nin ve Türk milletinin hak ve menfaatleri neyi gerektiriyorsa onu yapmaktır. Montrö Sözleşmesi'nden çıkma ile ilgili halihazırda ne bir çalışmamız ne de böyle bir niyetimiz vardır ama gelecekte bu ihtiyaç ortaya çıkarsa ülkemizi daha iyisine kavuşturmak üzere her sözleşmeyi gözden geçirmekten de çekinmeyiz. Bunları da uluslararası anlaşmaya veyahut da tartışmaya açarız."
Erdoğan, bildirideki ikinci meseleye ilişkin ise "Biz, geçmişte cübbeleriyle seçilmiş hükümete karşı düzenlenen mitinglere katılan rektörlere demokrasi ve hukuk adına karşı çıkmıştık, geçmişte cübbeleriyle siyasi iktidarı hedef alan brifinglere iştirak eden yargı mensuplarını da demokrasi ve hukuk adına eleştirmiştik, yine biz, geçmişte üniformalarıyla milli iradeyi çiğneyen askerlerin yaptıklarını, demokrasi ve hukuk adına doğru bulmadığımızı açıkça söylemiştik. Bugün de aynı yerdeyiz." değerlendirmesinde bulundu.
- "Kesinlikle art niyetli"
"Türk Silahlı Kuvvetlerinin disiplin anlayışıyla bağdaşmayacak fotoğraf veren askere de olumlu bakmadık, bakmayız. Bunun münferit bir hadise olduğu açıkça bellidir." diyen Erdoğan, söz konusu görüntünün yayınlandığı gün, Türk Silahlı Kuvvetlerinin kendi içinde çok yönlü bir idari soruşturmayı başlattığını ve sonuçlandırdığını anımsattı.
Erdoğan, halen konu üzerinde çalışan Milli Savunma Bakanlığının da kendi üzerine düşeni mutlaka yapacağını vurgulayarak, şöyle konuştu:
"Bizim de yanlış bulduğumuz bu görüntünün, ülkenin ve milletin topyekun huzursuzluğuna yol açacak bir bildirinin bahanesi olarak kullanılmasını ise kesinlikle art niyetli görüyoruz. Aynı şekilde tamamı da yalan veya yanlış olan bilgilerle Milli Savunma Üniversitemizi laiklik ve Atatürkçülük tartışmalarının içine çekmeye çalışanlar da sinsi gayeler taşıyor. Geçmişte darbe imalarını 'Genç subaylar rahatsız' diyerek ifade edenlerin, Milli Savunma Üniversitemiz sayesinde artık bu imkandan mahrum kalınca işi emekli amirallere havale ettikleri anlaşılıyor.
Bir kez daha altını çizerek ifade ediyorum, demokrasi ve hukuk içinde çözülecek meselelerin, darbe imalı bildirilerin bahanesi haline dönüştürülmesi siyasi otoriteye rağmen Anayasa'ya bağlılık gösterisi değil, tam tersine Anayasa'ya yönelik açık tehdittir. Sadece bu tartışma bile başlı başına Türkiye'nin darbe dönemlerinin ürünü bir Anayasa'dan yeni ve sivil bir anayasaya geçiş ihtiyacını ispatlamaya yeterlidir. Türkiye'nin geleceğine umutla bakmaya en çok ihtiyacı olduğu bir dönemde, milletimizin ve özellikle de gençlerimizin morallerini bozacak hiçbir hareketi müsamahayla karşılayamayız."
- "Demokrasimizi güçlendireceğiz"
Ana muhalefet partisinin başını çektiği bir kesimin, "bu tartışmanın, ekonomik sıkıntıların üzerinin örtülmesi amacıyla kullanıldığını" öne sürdüğünü aktaran Erdoğan, "Halbuki ekonomiye asıl zararı kendilerinin sürekli körüklediği bu tür tartışmalar vermektedir." dedi.
Erdoğan, çarşamba günü Türkiye ekonomisinin salgın şartlarında hangi başarıları ortaya koyduğunu ayrıntılı şekilde milletle paylaşacağını dile getirerek, şunları kaydetti:
"Kendi ülkelerinin ve milletinin felaketinden iktidar devşirme peşinde koşan muhterisleri, milletimizin takdirine havale ediyoruz. Şu anda bu 104 kişinin içerisinde bizzat CHP'nin üyesi olan, kendisi, karısı, yeğeni, oğlu, şusu busu olanlar var. Siz, bunları da yakın zamanda yazılı ve görsel medyada göreceksiniz ve bu işin merkezinde aslında ana muhalefet partisinin ta kendisi var. Biz, ekonomide bir şeyi konuşuyoruz, bunu açıkladım. Türk ekonomisini yatırım, istihdam, üretim ve ihracat temelinde büyütmeyi, çok daha iyi yerlere getirme mücadelesi vermeyi sürdüreceğiz. İktidara geldiğimizden bu yana kronolojik olarak biz ülkemizi nereden aldık, bugün neredeyiz? Yatırımlar dahil, bütün bunları kronolojik olarak çarşamba günü millete seslenişte açıklayacağım. Aynı şekilde demokrasimizi de milli iradenin üstünlüğü temelinde darbelere, cuntalara, vesayete karşı gerektiğinde canımız pahasına mücadele ederek güçlendirecek, geliştireceğiz."
Açıklamada, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Güler, MİT Başkanı Hakan Fidan, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Adnan Özbal, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın ve Cumhurbaşkanlığı İdari İşler Başkanı Metin Kıratlı da yer aldı.
(Bitti)