Tunahan Kuzu konuştu! Selçuk Öztürk'ün maskesini indirdi; 'Öztürk beni sırtımdan vurdu'

Hollanda'daki Türk ve Fasların desteklediği DENK Partisi kurucu lideri Tunahan Kuzu sessizliğini bozdu, Selçuk Öztürk'ün yaptığı gizli çalışmaları tek tek sıraladı. Işte DENK Partisi lideri Tunahan Kuzu'un Hollandaca yaptığı açıklamanın Türkçesi: “Öztürk beni sırtımdan hançerledi ama öldüremedi.

06.04.2020, 22:07 Haberler
Tunahan Kuzu konuştu! Selçuk Öztürk'ün maskesini indirdi; 'Öztürk beni sırtımdan vurdu'
Hollanda'daki Türk ve Fasların desteklediği DENK Partisi kurucu lideri Tunahan Kuzu sessizliğini bozdu, Selçuk Öztürk'ün yaptığı gizli çalışmaları tek tek sıraladı.

Işte DENK Partisi lideri Tunahan Kuzu'un Hollandaca yaptığı açıklamanın Türkçesi:

“Öztürk beni sırtımdan hançerledi ama öldüremedi. Bu hainlik beni daha da güçlendirdi “

Siyasi kardeş katli
Tam bir hafta önce, bir cumartesi günü, saat 12:00 civarı. Sessiz modusunda bulunan telefonum hararetli bir şekilde çalmaya başlar. Telefon görüşmesinde Ton F. van Dijk isimli gazeteci şahsım hakkında enteresan bir hikayeye sahip olduğunu ifade etti.

KUZU: SELÇUK SIRTIMDAN VURDU
Şahsım hakkında o yazıda yapılan suçlamalar beni derinden yaraladı. Ama beni daha derinden yaralayan ‘yol arkadaşımın’ bu meseleyi istismar edip bana karşı siyasi linç girişiminde bulunmasıydı. Bana karşı yapılan bu muamele beni bir hafta boyunca üzüntülü ve kızgın birşekilde sırf önüme bakmama sebep oldu. Hayatımın en zor haftasıydı!

Bütün bu saçmalığın başrollerinde Öztürk ve ben varım. An itibari ile eski yol arkadaşları, eski dava yoldaşı ve DENK partisinin kurucuları. Birlikte yepyeni bir siyasi parti kurduk, Hollanda Parlementosuna dahil olarak tarih yazdık. Bütün bu başarılara rağmen Öztürk beni neden sırtımdan hançerledi?

'ÖZTÜRK BENİ ADETA KATLETTI'
Ben herzaman ona destek oldum ve sahip çıktım. Ta ki 30 mart tarihli basın bildirisini okuyana kadar. Basın yayınında ‘yol arkadaşım’ beni adeta katletti. Kısa süre sonra üyelere gönderilen mektupta parti içerisinde hiçbir anlaşmazlığın olmadığı ifade ediliyor. Bir açıklama gerçeklerden bukadar uzak olamaz.

Özel hayatımda zor dönemler geçirdiğim doğrudur. Çok az sayıda insan özel hayatımdaki gelişmeler hakkında bilgi sahibiydi. Siyasi olarakta zor bir dönem geçirdim. Parti grubumuzun içerisindeki çatışmalarda beni bir hayli etkiledi. Benim görevim parti grubunu bir arada tutmak idi. Bunu bir çok fedakarlıklar yaparak, zor olsada bu güne kadar başardım.

'PARTİ İÇİNDE TEK BAŞINA HAREKET ETMEYE BAŞLADİ'
2019 yılında istediğimiz başarıları yakalayamadığımız seçimlerin değerlendirmesinde Parlementoda daha fazla fikirlerimiz ile ön plana çıkmamız gerektiğini kararlaştırdık. Ertesi hafta Öztürk bu karara rağmen 3 vukuatla kararımızı çiğnedi. Meclis binası içerisinde karşılaştığı hemen hemen herkes ile bilinçli bir şekilde sataştı. Bütün bunlar yetmiyor gibi basın sözcümüzü baskı altına alarak ve onayımız olmadan basın bildirisi yayınlattı ve bir diğer çalışanımıza Parlamento yönetimine mızırdanıklı mektup yazdırdı. Ertesi hafta gerçekleşen toplantımızda Öztürk’ü davranışlarından dolayı ikaz ettik.

2019’un yaz tatilinden sonra gitgide aramız açılmaya başladı. Öztürk kendi kafasına göre hareket etmeye başladı ve parti grubundan farklı bir rota çizdi. Bu arada parti derneğindeki gücünü genişletti ve istişare edip onayımızı almadan kendi kafasına göre seçim proğramı ve aday listesi komisyonları kurdu.

'ÖZTÜRK'TE İPLER KOPTU'
Azarkan ile İstanbul uçağı içerisinde whatsapp grubumuza selfie gönderdiğimizde Öztürk’te ipler koptu. “Nereye?” diye sordu. İstanbul da doğal olarak siyaset ve partinin geleceği ile ilgili konuştuk. Geri dönüşümüzde parti yönetimi Azarkan'a mektup gönderdi. İstanbul ziyaretimiz ve paylaştığımız tweetler partiye zarar veriyormuş ve parti yönetimi bu konuda araştırma yapacakmış.

Şaşkınlığımı dehşete kapladı. Parti yönetiminin Öztürk başkanlığında kendi partisinden olan meslektaşı hakkında araştırma yapılmasını kabul etmedim. Azarkan’a sahip çıktım ve parti yönetiminden bu mektubu geri çekmeleri için zorladım. Hoşnutsuz birşekilde sonunda mektubu geri çektiler.

Meclis grup toplantılarımız sonraki haftalarda çok gergin geçiyordu. 2020 yılının ilk haftalarında Öztürk benimle görüşmek istedi. Beni kaybetmek üzere olduğunu hala anlamamıştı. Son aylardaki tutumumu Azarkan'a bağlayıp, Azarkan’ın elinde benim hakkımda delillerin olduğunu ve santaja müsait olduğumu iddia etti. Halbuki böyle birşey saçmalıktan başka bir şey değildi. Öztürk’ün kendine has komplo teorilerini yerine iade ettim.

Aradan çok fazla süre geçmeden parti yönetiminden bana mail geldi. Mailin içerisinde yönetimin özel hayatım ile ilgili görüşme yapmak istediği yazıyordu. Cevabımda özel hayatımın yönetimi hiçbir şekilde ilgilendirmediğini ama Öztürk'ün benimle görüşme imkanının olduğunu açıkça ifade ettim.

'SELÇUK ÖZTÜRK DENK PARTİSİNİ SABOTE EDİYORDU'
Ve o görüşme gerçekleşti. Görüşme esnasında 2018 yılında yaşanan bir olayı gündeme getirdi. Kendisi olay ile ilgili fikirlerimi ve yaşananları zaten biliyordu ve olayı benim açımdan uzun uzun görüşmüştük. Hiçbir gerekçe ve delil göstermeksizin Arib’in olay hakkında haberdar olduğunu ve DENK’i sabote etmek için seçime yakın basına servis edeceğini iddaa ediyordu. Halbuki DENK’i Arib değil bizzat Öztürk sabote ediyordu.
Parti içerisinde şahsım hakkında bilinçli ve birsürü dedikodu yaydı. Bu dedikoduları yayarken parti içerisindeki güven duyduğu kişileri kullandı. Parti içerisindeki güvendiği kişiler dedikodulara fantazilerinide katınca hakkımdaki dedikodu kervanı aldı başını gitti. Öyle bir seviyeye düştü ki dedikodular, hakkımda kasetlerin ve görüntülerin olduğu bile parti içerisindeki dedikodularda yer alıyordu. Bütün bunları duyduğumda delili olanların delillerini bana göstermesini söyledim. Hiçbir delil sunulamadı.

TUNAHAN KUZU: SELÇUK ÖZTÜRK BANA ŞANTAJ UYGULADI
16 martta Apeldoorn şehrinde biraraya geldik. Sözde Arib tehdidi, iftiralar ve deikodular parti yönetiminin beni 2021 yılındaki seçimlerde tekrar listebaşı yapmaması kararına yol açmıştı ve bu kararı bana açıklamışlardı. Öztürk’ün iddaa ettiği gibi Azarkan değil ama Öztürk’ün ta kendisi bana santaj uyguladı. Parti yönetiminin kendi kararlarını almada vermede özgür olduğunu ilettim. Özenle uydurulmuş dedikodular parti yönetiminin beni silmek ve güvenin yitirimesine yetti.

Bir hafta önce, cumartesi saat 12:00 civarında telefonum çaldı. Gazeteci ‘Sizin DENK’ten niye ayrıldığınızı biliyorum’ dedi. Gazetecinin haberinde benim şüphelendiğim bir konu açıkça ortaya çıkmıştı. Öztürk bu meseleyi beni siyasi linç etmek için tekrar gündeme almıştı. Haberdeki iddaalar beni üzdü ama beni dahada derinden yaralayan abi olarak gördüğüm şahsın bunu bilerek organize etmesiydi.
Kardeş katlinin en acı hali böyle olsa gerek....

Geçtiğimiz günlerde Öztürk yerel siyasi temsilcilerimiz üzerinden kamuoyunu etkilemek ve yönlendirmek için bir hayli çaba sarfetti. Başaramayacak.

Çünkü DENK Kuzu’dan daha büyük. Hele hele Öztürk’ten daha büyük. DENK sesi duyulmayanların sesi. DENK 2017 yılında çeyrek milyon insanın güvenini ve oyunu kazanmış bir parti. Bu insanlar Öztürk’ün (10 bin oy) sakalından dolayı DENK’e oy vermedi. Bu insanlar Kuzu (126 bin oy) ve Azarkan’ın (60 bin oy) çağrısından dolayı DENK partisine yoğun ilgi gösterdi. DENK 4000 üyeye sahiptir. Üyelerimiz üyeler toplantısı son sözü söyleceklerdir.

Üyeler toplantısı korona virüsünden dolayı 6 Haziran tarihinden daha önce gerçekleşemeyecek gibi gözüküyor. Üyeler toplantısında üyelerimiz nihai kararlarını vereceklerdir. Ben bizzat kendim bu toplantıda bulunacağım ve yol arkadaşını satmanın partimizin temel değeri olmadığını anlatacağım.

Geçtiğimiz haftalarda beni arayan ve destek mesajlarını ileten herkese teşekkürlerimi sunuyorum. Hakkımda yapılan olumsuz bütün yazılara rağmen bu desteği hissetmek beni adeta tekrar diriltti. Özellikle eşim ve aileme bu dönemde güçlü durdukları için teşekkür ediyorum. Hayatımın en zor haftasında bana destek olan herkese Nietzsche’nin sözlerini hatırlatmak istiyorum: ‘Beni öldürmeyen herşey, beni güçlendirir’!

Yukardaki açıklamanın Hollandacası:


Politieke broedermoordaanslag

Ruim een week geleden, zaterdag rond 12 uur. Driftig trilt mijn telefoon. Het blijkt te gaan om journalist Ton F. van Dijk die een sappig verhaal over mij in handen zou hebben. De beschuldiging zoals die uiteindelijk werd opgeschreven heeft me zwaar getroffen. Wat me nog meer raakte, was de manier waarop deze kwestie door mijn ‘strijdmakker’ werd misbruikt om mij politiek te lynchen. Het heeft ervoor gezorgd dat ik een week lang verdrietig en boos voor me uit heb gestaard. De moeilijkste week van mijn leven.

Hoofdrolspelers in deze politieke klucht zijn Öztürk en ikzelf. Inmiddels ouwe kameraden, strijdmakkers en oprichters van DENK. Samen hebben wij een politieke partij uit het niets opgebouwd en parlementaire geschiedenis geschreven. Naaide uitgerekend Öztürk mij een oor aan?

Altijd ben ik voor hem opgekomen en heb ik hem beschermd. Totdat ik de persverklaring van DENK van 30 maart las, waarin ik voor de bus werd gegooid door mijn ‘strijdmakker’. Vlak daarna las ik de ledenbrief waarin wordt beweerd dat er geen verdeeldheid zou zijn binnen de partij. Niets is minder waar.

Ja, in mijn privéleven heb ik een zware periode achter de rug. Daarover wisten een beperkt aantal mensen, waaronder mijn fractiegenoten. Ook politiek was het zwaar. Interne conflicten waarbij het mijn voornaamste rol was om de fractie bij elkaar te houden. Ook al was het moeizaam en heb ik daar offers voor gebracht, het lukte.

In de evaluatie van de desastreuze campagnes van 2019 maakten we de afspraak dat we onze inhoudelijke punten nog meer naar voren zouden brengen. In de week erna was het tot drie keer toe Öztürk die in de Kamer bewust de confrontatie opzocht met iedereen die hij tegenkwam. Alsof dat niet genoeg was, zette hij onze persvoorlichter onder druk om zonder goedkeuring een persbericht de deur uit te doen en een fractiemedewerker een zeurderige brief te laten opstellen richting het bestuur van de Tweede Kamer. Tijdens het wekelijkse Kamerledenoverleg kreeg Öztürk een waarschuwing.

Na het zomerreces van 2019 nam de irritatie alsmaar toe. Öztürk ging steeds meer zijn eigen gang, ondermijnde mijn politiek leiderschap en plaatste zichzelf steeds meer op een zijspoor in de Kamerfractie. Hij deed nauwelijks debatten in de Tweede Kamer. In de tussentijd was hij bezig om zijn machtspositie uit te breiden in de vereniging. Zo stelde hij zonder medeweten en toestemming van de fractie een verkiezingsprogrammacommissie en een kandidaatstellingscommissie in.

Bij Öztürk knapte het toen Azarkan en ik vanuit het vliegtuig naar Istanbul een selfie stuurden naar de whatsappgroep van DENK. “Waarheen?” vroeg hij verbaasd. In Istanbul spraken wij vanzelfsprekend over de politiek en de toekomst van de partij. Bij terugkomst kreeg Azarkan een aangetekende brief van het partijbestuur. Dat de reis en de tweets die waren verstuurd vanuit Istanbul schadelijk zouden zijn voor de partij en dat het bestuur daar onderzoek naar zou doen.

Mijn verbazing maakte plaats voor ontsteltenis. Ik vond het onacceptabel dat het bestuur, nota bene met Öztürk als voorzitter, onderzoek zou instellen naar een collega-fractielid. Ik sprong in de bres voor Azarkan en dwong het bestuur die brief in te trekken. Met veel gemor werd de brief uiteindelijk ingetrokken.

De spanning tijdens de wekelijkse overleggen met de Kamerleden waren om te snijden in die periode. Vlak na het Kerstreces ging Öztürk met mij het gesprek aan. Hij begreep niet dat hij me aan het kwijt raken was. Zo opperde hij dat Azarkan wel iets over me zou moeten hebben waardoor ik chantabel was, terwijl dat niet het geval was. Kenmerkende complottheorieën van Öztürk die ik heb weggevaagd.

Niet veel later kreeg ik een mail van het partijbestuur dat ze het gesprek met mij wilden aangaan over ‘zaken in mijn privésfeer’. Ik reageerde dat mijn privéleven het voltallige bestuur geen malle moer aangaat, maar dat Öztürk vrij was om daar met mij over te praten.

Dat gesprek kwam er. Hij rakelde een kwestie op uit 2018. Een kwestie waarvan hij ook mijn kant van het verhaal kende sinds 2018 en waarover wij destijds uitvoerig hadden gesproken. Hij vertelde dat Arib ervan zou weten, terwijl daar geen aanwijzingen voor waren. Öztürk geloofde erin dat Arib dit vlak voor de verkiezingen zou gaan lekken om DENK te saboteren. Hij leek niet te begrijpen dat niet Arib, maar hijzelf DENK begon te saboteren. Hij verspreidde niet alleen moedwillig deze kwestie binnen de partij via zijn vertrouwelingen, maar fantaseerde daar nog meer roddels bij, die actief door zijn vertrouwelingen werden verspreid. Dat ging zelfs zo ver dat hij beweerde dat er beeldmateriaal zou zijn wat een flagrante leugen is. Ik hamerde erop dat degene die stelt moet bewijzen. Dat bewijs is nooit gekomen.

Op 16 maart kwamen we bijeen in Apeldoorn. Het enige wat mondeling werd medegedeeld was een stukje uit een whatsappgesprek. Dat whatsappgesprek, de roddels en de zogenaamde dreiging van Arib was voor het bestuur voldoende reden om mij niet als lijsttrekker te willen. Öztürk zei letterlijk: ‘het bestuur wil je niet als lijsttrekker’. Zo was het niet Azarkan, maar Öztürk die mij regelrecht chanteerde. Ik gaf aan dat het bestuur zijn eigen plan mag trekken. Mijn vertrouwen verdween als sneeuw voor de zon en ik besloot 21 maart aan te kondigen dat ik ermee zou stoppen.

Een week geleden, zaterdagmiddag 28 maart trilde dus mijn telefoon. De journalist: “ik weet waarom jij bent opgestapt”. In het artikel wordt duidelijk wat ik eigenlijk al vermoedde, namelijk dat Öztürk bewust deze zaak zelf heeft opgerakeld om mij ten val te brengen. Ik was niet alleen van slag door de beschuldiging van grensoverschrijdend gedrag, maar nog meer dat de man die ik al die tijd mijn broer had genoemd, hieraan had meegewerkt. Broedermoord op zijn pijnlijkst.

De afgelopen dagen heeft Öztürk heel erg zijn best gedaan om via het kader van DENK en onze lokale volksvertegenwoordigers de opinie binnen de partij te beïnvloeden. Het zal hem niet lukken. Want DENK is meer dan Kuzu. DENK is zeker meer dan Öztürk. DENK is de stem van al die mensen die niet werden gehoord. DENK is een partij die een kwart miljoen stemmers had in 2017 bij de eerste verkiezingen. Die mensen werden niet aangesproken door de baard van Öztürk (10.000 stemmen), maar het verhaal van Kuzu (126.000 stemmen) en Azarkan (60.000 stemmen). DENK is een partij met 4000 leden, die het laatste woord hebben tijdens een ledenbijeenkomst.

Op de ledenbijeenkomst, die juridisch gelijk staat aan een Algemene Ledenvergadering en die helaas niet eerder zal plaatsvinden dan 6 juni vanwege de coronamaatregelen, mogen de leden een oordeel vellen over deze kwestie. Daarbij zal ik aanwezig zijn om mijn kant van het verhaal te vertellen en de leden ervan te overtuigen dat matennaaierij geen kernwaarde van DENK is.

Ik wil iedereen die de afgelopen week mij berichten heeft gestuurd om me een hart onder de riem te steken, bedanken. De vele steunbetuigingen ondanks deze publiciteit raken mij diep in het hart. In het bijzonder veel lof voor mijn vrouw en mijn familie die zich sterk hebben gehouden. Tegen alle mensen die zich solidair hebben getoond met mij in mijn moeilijkste week van mijn leven zeg ik wat Nietzsche heel mooi heeft gezegd: “alles wat mij niet doodt, maakt mij sterker!”

Yorumlar (4)
Mustafa orhan 5 yıl önce
Sakin pes etme Senin yanindayiz Biraz sabir et iyi gunler bizi bekliyor ins. Allah cc yardimcin olsun
M. Demirci 5 yıl önce
Neden mahkemeye gitmiyor?. Gitsin hakkını arasın, iftira yaptığını ispatlasın
Fatih Gündogan 5 yıl önce
Saygi deger Tunahan kuzu kardesim her Kim haksizlikla guc elde etmek isterse o guc onu yakar Ve yillar helede kardesim deyip kardesini kullanip ve kardesini cakallara karsi pesgeh cekip sonrada kardesinin sirtindan rant elde etmek icin kardesini satan insanlar bizden degildir her Kim olursa olsun Sana yapilan haksizliklari Allah goruyor eninde sonunda er veya gec Kim ne yapmissa karsiligini alir senin en buyuk gucun durust karekterlere sahip olman ve dogru sozlu olman unutmaki kimse sana beyaza siyah detirtemez saygilar K,Marasli F,Gündogan
Araştırma bürosu Forensisch: Tunahan Kuzu ile ilgili iddialar belgesiz ve asılsızdır | Eşref Kerküklü 5 yıl önce
[…] Ayrıca, Hollanda Türklüğün lideri milletvekili Tunahan Kuzu, 6 nisan da yaptığı açıklamada bu olayların arkasında Selçuk Öztürk’ün olduğunu ve ağır bir süreç yaşadığını ifade ederek geniş bir açıklamaya yer verdi. O açıklamayı okumak için lütfen tıklayın […]